“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun
nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam
fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan,
ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı,
ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur.
Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir.
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.[388]” (Diyanet işleri yeni meali)
(Fotoğraf: Habertürk)
Ayasofya..
Eşsiz mimarisi, görselliği,
büyüklüğü, birleştiriciliği ve ihtişamı ile tam 1500 yıldır tüm görkemini
koruyan kusursuz bir yapı. Hakkında bir kez bile derin bir düşünceye dalacak
olan herhangi birini enerjisi ile hemen içine alan, adeta sakladığı sırların
aydınlanmasını istermişçesine mesajlar gönderen muhteşem bir kutsal alan.
Yüzyıllar boyunca tüm
medeniyetlerin ilgisini çeken ve bünyesinde ortak bir kültür mirası saklayan,
her dönemde ilgi ve araştırmayı hak eden Ayasofya, 360 yılında Konstantin’in
oğlu Konstantius tarafından “Megale Ekklesia” yani “Büyük Kilise” adı ile inşa
ettirilmiş olsa da, o zamandan beri Ayasofya adıyla anılmaya başlanmış ve 537
yılına dek defalarca isyanlara maruz kalarak, yanmış, tahrip olmuş ve kilise
büyük ölçüde zarar görmüştür. Bizans İmparatoru Justinyanus 537 yılına dek
süregelen son isyanda kaçmamış ve isyanı bastırdıktan sonra dört yıl on ay gibi
bir sürede kiliseyi eski halinden çok daha görkemli ve ihtişamlı bir hale
getirmiştir. (1)
Ayasofya adındaki
"aya" sözcüğü "kutsal, aziz", “sofya” sözcüğü ise herhangi
bir kimsenin adı olmayıp, Eski Yunancada “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.[5]
Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî
bilgelik” anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk
mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.(Kaynak https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya)
Ayasofya’nın 537 yılındaki
açılışında imparator Justinyanus, Kudüs’teki Hazreti Süleyman Mabedi’ne
gönderme yaparak “Seni geçtim Süleyman !” diyerek O’na gururla meydan okumuştur.
Süleyman’ın Mabedi, Ayasofya inşa edilene dek dünyanın gördüğü en kutsal mekan
iken, Ayasofya buranın ihtişamını son inşası ile birlikte geride bırakmıştır.
Justinyanus’un Hazreti Süleyman’a meydan okuması aslında hem iki mabet hem de
Hazreti Süleyman ile Justinyanus arasındaki rekabeti gösterir. (2)
-O zamanlar hükümdarlar, krallar
ve imparatorlar için bir kutsal mekana sahip olmak kadar, o mekanın ihtişamı,
büyüklüğü, görkemi ve içinde barındırdığı kutsal emanetler de onların kudretini
ve gücünü tüm dünyaya göstermeleri açısından son derece önemliydi. Bu anlamıyla
ibadethane alanlarının inançlar üzerinde olduğu kadar, hükümdarların gücünü
simgelemesi ve bir kudret göstergesi olması üzerinde de önemli rolleri vardır.
Günümüzde inşa edilen Ayasofya
aynı yere üçüncü kez inşa edilen bir kilise olmasına rağmen, 1453 yılında
İstanbul’un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet
tarafından camiye dönüştürülmüştür.
Fatih, Ayasofya’yı ele
geçirdikten sonra ezan okutup, kendisi de şükür namazı kılarak büyük kilisenin
camiye çevrilmesini emretmiştir. İslam tarihinde defalarca süregelen bir olay
olan kiliseyi camiye çevirme konusunda büyük bir ayrım, Fatih Sultan Mehmet’in
Ayasofya’nın büyük kubbesinde yer alan dört melek figürünün üstünü örttürmemesi,
bu koruyucu olduğuna inanılan melekleri oldukları yerde bırakması, Meryem ve
çocuk İsa mozaiğinin tahrif edilmesine izin vermemesi ve kilisede yer alan
pagan sembollerin büyük ölçüde yerinde kalması ile olmuştur. (4)
Bunda Fatih’in Hristiyanlık başta
olmak üzere tüm dini değerler ve konularda fazla bilgili olması, bu bilgiye
değer vermesi, yaşına göre oldukça tecrübeli bir hükümdar olması ve dinlere
karşı hissettiği hoşgörü de etkili olmuştur.
Buraya kadar olan kısımları göz
önünde bulundurarak;
Ayasofya’nın Güneş Doğuş
Haritası’nda Güneş, Jüpiter ve Pluton Oğlak Burcu’nda birinci evde
konumlanmışlardır.
Güneş; hükümdarları, bu alanın
sahip olduğu ana enerjiyi ve yaratılış amacını nasıl ve neye göre sürdürüp,
tamamlayacağını ifade eder.
Jüpiter bu alanın ne ile ve nasıl
büyüyüp genişleyeceğini ya da aksi yönde neden topluma nüfuz edemeyeceğini,
ortak bir inanç oluşturulup oluşturulmayacağını, bu alanın inançlar üzerinde
nasıl bir etkisi olduğunu açıklar.
Pluton bu alanın gücünü temel
olarak hangi kırılma noktalarından aldığını, zaman içerisinde nasıl bir
dönüşüme uğrayacağını, Pluton’un bulunduğu alan ya da temasta olduğu
gezegenlere hangi konularda baskı uygulayacağını, manipulatif hareketlerin
nereden ve neden kaynaklanabileceğini açıklar.
Güneş-Jüpiter-Pluton Oğlak’tadır
ve sözünü ettiğimiz yapı sonradan cami olan tarihi bir kilisedir. Kilise ya da
camileri Jüpiter açıklar. Jüpiter aynı zamanda bu kutsal mekanın genişliğini,
büyüklüğünü ve mekanın kutsal bir sembol olması halini gösterir.
Eski ve sağlam
bir yapı olması ise Oğlak Burcu’nun konusudur. Burada Pluton ise, başta kilise
olarak inşa edilen Ayasofya’nın sonradan Cami’ye dönüştürülme halini, defalarca
çıkan isyanlarla kilisenin belirli aralıklarla tahrip edilip yeniden
yapılmasını ve buraya sahip olan imparatorların gücü, hırsı ve burayı
dönüştürücü bir amaç bilincine sahip olduklarını Oğlak Burcu’nda
açıklamaktadır. Üstelik Ayasofya uzun süren isyanlarda zarar gördüğü kadar,
süregelen depremlerde de defalarca kubbesinin başta olmak üzere birçok alanının
yıkılması ile sıklıkla restore edilmiş ve yeniden yapılmıştır. Depremler ve
isyanlarda gördüğü zararlarda birkaç kez çöken büyük kubbeyi en sağlam hali ile
onaran ve güçlendirici kemerler ekleyen Mimar Sinan’dır. Mimar Sinan büyük
kubbeyi güçlendirdikten sonra kubbe bir daha çökmemiş ve günümüze gelmiştir.
Burada dipnot olarak
belirtmeliyim ki, Mimar Sinan’ın kendi haritasında çizimlerini, mimari
yeteneğini, çalışmalarını ve bu çalışmalardaki disiplin, istikrarlılık, kalıcı
ve uzun süreli eserler yapabilme özelliğini gösteren Oğlak Burcu’ndaki Satürn
ile Boğa Burcu’nda yer alan Merkür’ünün kendi aralarındaki üçgen açısının,
eşleşimde Ayasofya haritasının temelini anlatan Güneş-Jüpiter-Pluton kavuşumu
ile uyumlu görünümde olması da, buranın sağlamlığını ve yüzyıllarca dayanıklı kalmasını
oluşturan mimar olması açısından önemli ve dikkat çekici bir noktadır.
Vikipedia bilgilerine göre;
-Ayasofya Dünya’nın en eski
katedralidir. (Antikalar, tarihi yerler, geçmişten günümüze gelen alanlar
Oğlak, Kilise Jüpiter)
-Yapıldığı dönemden itibaren
yaklaşık bin yıl boyunca 1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali’nin inşaatı
tamamlanana dek dünyanın en büyük katedrali ünvanına sahip olmuştur. Günümüzde
yüzölçümü bakımından dördüncü sırada gelmektedir. Ayrıca Ayasofya 15 yüzyıl
gibi en uzun süreyle ibadet yeri olmuş yapılardan biridir ve kubbesi “Eski
katedral” kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü büyük kubbe
sayılmaktadır. (Alanın genişliği ve büyüklüğünü açıklayan Jüpiter Güneş
kavuşumu, aynı zamanda topluma nüfuz edebilecek, zamanla topluluklara
yayılabilecek ve Pluton ile birlikte insanların da inançlarını dönüştürmelerine
sebep olabilecek(Olumsuz, çürümüş, korku ve nefret dolu inançlar burada
dönüşerek yerini Jüpiter’in nispeten iyicil doğasına bırakabilir) eski bir
inanç merkezini Oğlak Burcu’da anlatıyor) (Fakat aynı zamanda buraya sahip
olanların zaman içinde kendi hırsları, güç saplantıları ve süregelen
kudretlerini de inançlar yoluyla başkalarına olumsuz anlamda
aktarabileceklerinin bir göstergesi)
Ayasofya’nın Güneş, Jüpiter ve Pluton
üçlüsü yani kimliği, geçmişi, temeli ve yapısını anlatan figürlerin Antisyası
21 ve 22 Drc Yay’da yerleşmiş ve Mısır Sınırları’na göre Jüpiter
hakimiyetindedirler. Bu da bu tarihi katedralin zaman içerisinde topluma
inançlar, bilgi ve bilgelik anlamında katacağı çok şey olduğunu, giderek
büyüyüp, genişleyeceğini, uluslar arası bir figür olabileceğini, birleştirici,
bütünleştirici özellikleri olduğunu ve toplumun sosyal bilinci, inançları
üzerinde kuvvetli etkileri olacağını göstermektedir. (Bu aynı zamanda haritaya
göre gizli düşmanlar alanı 12.evin yöneticisi Jüpiter’in bu üçlü figürasyonda inatçı, gizli, güçlü,
yabancı kültürlerden olabilecek, yayılma gösterebilecek, güçlü bir yıkıcı amaç besleyen, eski ve köklü gizli
düşmanlarının da bir semboliğidir. Bununla ilgili ilerleyen paragraflarda bilgi
vereceğim)
Nitekim Ayasofya içinde
bulundurduğu farklı inançlar üzerinde birleştirici etkilerin mimari ve ruhsal
özelliklerini kendi bünyesinde taşırken, buraya gelen insanların sadece
Müslüman, sadece Hristiyan ya da sadece Yahudi olması gibi bir zorunluluk olmadığı
gibi, muhtemel olasılıkla katedralin yani şimdiki Cami’nin enerjisi tüm dinleri
sorgulama, araştırma, derine inme, mantıklı yaklaşma ve böylece Tek Tanrı’ya
yani Allah’a inanma üzerinden yayılmaktadır. (Satürn Başak 9.ev) (Burada
İslam’ın özel bir durumu vardır, onu ilerleyen paragraflarda açıklayacağım)
(Pandantifler üzerinde birbirilerine tam eş olmayan dört melek figürü
işlenmiştir. Bu melekler cennette Tanrı'nın tahtını koruduğuna inanılan, bir
baş ve altı kanattan oluşan, Seraphim betimleridir. Doğuda yer alan melekler
mozaikten yapılmış, batıdaki iki melek ise Doğu Roma Döneminde bozulmuş ve
fresko olarak yenilenmiştir. Kaynak: http://ayasofyamuzesi.gov.tr/tr/mozkubbe-melek-tasvirleri)
Bu çıkarımı yapmamdaki sebep,
Güneş, Jüpiter, Pluton üçlüsünün dispozitör yani sahibinin 9.evde Başak
Burcu’nda yer alan Satürn olmasıdır. 9.ev Yay Burcu’nun doğal evidir ve
normalde burası “inançları, dine yaklaşımı, dini bilgiler, inançlar ve sahip
olunan kültürle topluma ne gibi bir enerji aktarımı olduğunu” açıklamaktadır.
Zaman zaman iddialı ve körü körüne inançlar, sorgulamadan kabul edilmiş
bilgiler ve sistemli, kitaplı, kurallı bir din yaklaşımı burada görebiliriz.
Ancak Satürn’ün Başak Burcu’nda buraya olan yerleşimi, bu saydığım konulara
daha “gerçekçi, realist” bir bakış açısı ile yaklaşmayı sağlayarak,
sorgulamadan kabul edilen sistemlere mesafeli bir bakış açısı ile her bilgiyi,
her dini ve her inancı araştırmayı, sorgulamayı, yeri gelince eleştirmeyi ve
böylece tek bir dine saplantılı inançlar geliştirmek yerine, dinler konusunda
derin ve realist bilgilere sahip olup, ortak bir Allah/Tanrı inancı üzerinde
odaklanmayı sağlamaya çalışıyor olabilir.
Nitekim Ayasofya’yı kiliseden
Cami’ye çeviren Fatih Sultan Mehmet dinler konusunda titizlikle eğitim görmüş,
dinler tarihine oldukça meraklı, Allah inancı kuvvetli olan ancak Hristiyanlık
başta olmak üzere diğer din ve inanışlara da kilisenin mimarisine büyük ölçüde
zarar vermeyerek hoşgörü ile yaklaştığını gösteren bir devlet adamıdır. (Bir
şeyi sorgulamak kötü değildir. Sorgulamak araştırmak, araştırmak öğrenmek,
öğrenmek bilgi sahibi olmak ve bilgi sahibi olmak sevebilmek demektir. Çünkü insan
ancak bilmediği ve deneyimlemediği şeylerden korkar ve onları sevmeme eğilimi
gösterir.) Bunda Fatih Sultan Mehmet’in kendi doğum haritasında inançları
anlatan 9.ev’i kesen Yay Burcu’nun yönetici gezegeni Jüpiter’in haritada
İkizler Burcu’na düşerek, onu dinler, inançlar, topluma nüfuz eden alanlar,
yabancı diller, uzak ülkeler ve seyahatler konusunda araştırmacı ve meraklı bir
kişi haline getirmesi de etkili bir faktördür. Nitekim Fatih, dinler tarihine
ve yabancı kültürlere meraklı olduğu kadar, o dönem bilinen beş dile de
hakimdir.
Sonuç olarak Ayasofya’ya sahip
olan tüm devlet adamlarının burasını özenle korumaya çalıştıkları, mükemmel,
eşsiz ve yüzyıllarca yıkılmayacak sağlamlıkta bir yapı olarak inşa etmek için
büyük çaba sarf ettikleri, emek harcadıkları ve bunun içinde hizmetlerinde birçok
insanı çalıştırdıkları aşikardır. Hatta burada çalıştırılan işçiler “Allah
yolunun işçileri ya da kutsal birlik işçileri” olarak nitelendirilerek ağır
koşullar karşısında yaptıkları işe inançlar üzerinden motive edilmiş
olabilirler. (Satürn Başak) Ayasofya’nın yapım aşamalarında 10.000 den fazla
işçinin çalıştırıldığı rivayet edilmektedir.
Ayasofya haritasında aynı Satürn
Başak, gizli düşmanları anlatan bir figür olarak da anılabilir. Satürn’ün
dizpozitörü Merkür, haritada Yay Burcu’nda ve 12.ev alanına yerleşerek, gizli
düşmanlara da vurgu yapmaktadır. (12.evin yöneticisi Jüpiter’in de sahibi
Satürn Başak’tır) Burada tarafını tam belli etmeyen, yabancı kültürlerden
yetişmiş, kendi inançları konusunda son derece iddialı ve değişmez fikirlere
sahip olan bireylerin, Ayasofya’da çalışarak ya da yapım, onarım, tamir
aşamalarında bulunarak buraya gizli düşmanlık oluşturabilme ya da başkaları
için ajanlık yapabilme ihtimalleri oldukça yüksektir. Merkür aynı zamanda
hırsızlık ile de ilgilidir. (Merkür’ün haritada zararlı yerleşimde olduğu,
hiçbir temel asalete sahip olmadığı yani peregrin durumda yer aldığı ve puan
olarak eksilerde olduğu göz önüne alınırsa, zayıflıkta güçlü davranarak,
olumsuz özelliklerini daha güçlü şekilde yansıtacağını öngörebiliriz.)
Not: Arap Noktalarından Düşmanlık Noktası; Ayasofya Haritasında 2 drc orbla Merkür Yay ile kavuşum halindedir. Ay'a göre harita lordu da olan, Mısır Sınırlarına göre Venüs sınırındaki Merkür Yay, 9 ve 6.evlerin yöneticisi olarak, inançlar için dost görünerek hizmet edenlerin, altyapıda buraya olumsuz bir enerji ile katkıda bulunduklarını gösterebilir. (15 drc orbla Merkür ile aynı istikamette yer alan Mars Yay'da buna zarar verme anlamında destekleyici katkı verebilir)
Buna bir örnek olarak, Ayasofya’nın Gizli
Tarihi kitabının 181-195 arasındaki sayfalarında yazanlardan notlar
verebilirim. İtalya’da eğitim alıp, Rusya’da aristokratlar için çalışan ünlü
mimar Gaspare Fossati 1847-1851 yılları arasında Sultan Abdülmecit’in isteği
üzerine o dönemki yangından sonra zarar gören Ayasofya’yı restore eder.
Buradaki restorasyonda, Ayasofya’daki Hünkar Mahfili’nin neden Bizans stiline
uygun yapıldığı ve diğer taraftan hünkar mahfilinin üzerine niye işaretler
bıraktığı soru işareti olmuştur. Bu işaretlere dikkatle bakıldığında, stilize
masonik gönye ve pergel işareti görülmektedir.
Bir diğer konu; sayfa 187’de
şöyle geçer;
“Haçlı seferi faciasına sebep
olan Dandolo’nun öldükten sonra Ayasofya’nın içine gömüldüğü biliniyor. Bugün
Deisis Mozaği’nin karşısında bulunan mezar taşı, sembolik olabileceği gibi
orijinal de olabilir. Haçlıların mabedi yakıp yıkmasında payı olan birinin özel
bir çabayla Ayasofya’ya kazınması aslında Hristiyan ya da Müslüman herkesi
incitecek bir durumdur. Üstelik cami olan Ayasofya’da Dandolu’nun hatırasının
yaşatılma gayreti de manidardır. Kutsal mabede hiçbir şekilde yakışmayan
Dandolo’nun neden Ayasofya ile birlikte sonsuza dek anılması istenmiştir ?
Belki de bu taş Fossati kardeşler tarafından konulan bir şifredir."
“Müze haziresinde 1882-1896 yılları arasında Fransız Albert Sorlin
Dorigny tarafından restorasyon sırasında çinilerin, onarım için Fransa'ya
götürüldüğü ve yerine sahtelerinin getirildiğinin tespit edildiği belirtiliyor.
Bu çinilerin, Fransa'da, başta Louvre olmak üzere bazı müzelerin depolarında
bulunduğunun da belirlendiği ve resmi kanallarla iadesi talep ediliyor.” (
Sabah Gazetesi http://www.sabah.com.tr/turizm/2009/08/20/ayasofyada_yatan_padisahlar)
Diğer yandan gizli düşmanlıklar
konusunda Ayasofya’da saklı olduğuna inanılan "Kutsal Emanetler" önemli bir
faktördür. Burada Ayasofya’nın Gizli Tarihi kitabının 98.sayfasında şöyle
yazmaktadır:
“Kutsal eşya kavramının ne
olduğunu açıklayarak konuya girelim. Kendi özelliği dışında sembolik bir anlam
ithaf edilmiş eşya olarak kutsal eşyayı tanımlayabiliriz. Kutsal eşyalar daha
sonraki dönemlerde majik ve dinsel anlamlar kazarak Kutsal Emanetler’e
dönüşmüştür. Bizim burada ele aldığımız Kutsal Emanetler, Tevrat ve İncil’da
adı geçen peygamberlere ve kutsal kişiliklere ait eşyalardır. Bunun dışında
azizlere adanmış eşyalar ve İslam dininin kutsalları da mevcuttur. Kutsal
Emanetler’in peşinde olanlar, bu emanetlerin büyük bölümünün majik işlevi
olduğuna inanmaktadır. Örneğin Hz. Musa’nın asasını ele geçirdiğinde asanın
aynı işlevi göreceğini yani denizleri yarabileceğini, bu kutsal eşya ile majik
güçlere sahip olabileceğini düşünüyorlardı. Ezoterik örgütler için İstanbul ve
Ayasofya’nın hedef haline gelmesinin esas nedeni budur.” (Kutsal Kase, Ahit
Sandığı ve diğerleri..)
Kitapta ayrıca 91-105 sayfaları
arasında Erhan Altunay’ın özenle anlattığı Tapınak Şövalyeleri’nin neden Kutsal
Emanetler’in peşinde olan bir tarikat haline geldiği de anlatılmaktadır. Bu da
Ayasofya ve orada saklı olduğuna inanılan Kutsal Emanetler için sadece yapım ya
da onarım aşamasında değil, yüzyıllarca süregelen gizli planlar ve ele geçirme
arzularını açıklamaktadır. (Ayasofya haritasının 2.evi yani sahip olduğu manevi
değerler dışında maddi eşyalar, değerli mallar alanının yöneticisi yine 9.evde
yer alan Satürn Başak’tır ve yüzyıllardır koruma altında tutulması gereken,
saklanan, eski ve inançlar, toplumlar açısından son derece önemli Kutsal
Emanetler’i açıklayabilir) (4.ev yöneticisi Venüs Kova'nın da sahibi Satürn Başak'tır/aileden, geçmişten kalanlar)
Aynı Satürn Başak figürü,
Ayasofya’nın tarihi boyunca tekrarlayan yapım ve onarım çalışmalarında adeta
kölelik derecesinde çalıştırılan işçileri, kişileri anlatabilir. (Bu aşamada
binlerce insanın çalıştırıldığını biliyoruz; ancak hangi koşullarda
çalıştırıldığını bilmiyoruz.)
5 Hyleg Noktası, Güneş, Ay, Asc, Şans Noktası ve
Doğum Öncesi Yeniay/Dolunay’a göre yapılan hesaplamalarla Ayasofya’nın Almuten
of Chart’ı “Venüs Kova” dır. Bu beş temel noktaya göre harita için en önemli
figür haline gelen Venüs, Kova Burcu’nda 2.eve yerleşerek, Kuzey Ay Düğümü ve
Neptün ile kavuşum, Merkür ile 60 drc ılımlı açı kurmaktadır. Ayasofya Fatih
Sultan Mehmet döneminde Cami oluşuna dek, Hristiyanlık ile özdeşleşmişken
(Jüpiter Hristiyanlık’ı anlatır ve haritanın temelinde, varoluş enerjisinde
zaten Güneş Jüpiter kavuşumu vardır, ancak onlarla birlikte yer alan Pluton,
din ve başlangıç enerjisini üzerinde uzun zaman içinde kırılmalar ve değişime
gidileceğinin semboliğidir) sonrasında İslam dini ile özdeşleşmiş ve bu
aşamadan sonra tüm Dünya’nın dikkatini daha da fazla üstüne çeken bir figür
haline gelmiştir. Astroloji’de İslam dini Venüs ile sembolize edilir ve Venüs
haritanın kilit noktalarından biridir.
Venüs’ün Mısır sınırı yine Venüs, dispozitörü
9.evde yer alan Satürn Başak, Antisya’sı 18 derece Akrep olarak 10.eve düşer
pozisyondadır. Buna bağlı olarak;
İnanç konusunda Ayasofya’da bir
devrim yapılmış ve İslam’a geçiş yapılmış olsa da, tüm din ve inanışlar için
barışçıl, uyumlu bir enerji sergilenmekte ve inançlar konusunda özgürlük
vurgusu yapılmaktadır. Bunu yaparken altyapıda Satürn Başak figürü, zararları dışında İslam
dininin buradaki kalıcılığını ve topluma verilen inançlar, kültür, eğitim
konularındaki istikrarlı hizmetleri açıklayabilir.
(“Ayasofya Çevresine inşa edilen bir medrese ile okulların yanısıra vakıf ve
imaret gibi diğer
müesseseleriyle beraber devletin önemli bir kurumudur..” Habertürk)
müesseseleriyle beraber devletin önemli bir kurumudur..” Habertürk)
Fakat aynı Satürn daha önce de
belirttiğim gibi, altyapıda ağır şartlarda çalışan işçileri, Ayasofya için
verilen emeklerin fazlalığını ve yeri gelince kölelik şeklinde çalışmayı ve
Cami’nin şu anda sürdürdüğü İslam enerjisine düşmanlığı da pek ala
anlatabilir. Enteresan olan şudur ki; önceleri Hristiyanlıkla anılan Kilise'nin inanç sembolü Jüpiter, Oğlak Burcu'ndadır ve sahibi yine Satürn Başak 9.evdir.. Yahudilik simgesi olan Satürn'ün hem İslam hem de Hristiyanlık aşamalarında Ayasofya'da önemli bir rol oynadığı ve oynamaya devam ettiği aşikardır.
Venüs'ün ışığını yansıttığı alan, aynı zamanda Ayasofya'nın temel varoluş amaçlarının hırslı, manipulatif ve gizli planlarla başkalaştırılabileceğinin, bunda da buraya sahip olan liderlerin önemli bir rol oynayabileceğinin bir işaretidir. Buradan hareketle liderlerin göstergesi, 10.ev yöneticisi Mars Yay, 10,11,3.ev yöneticisi olarak, haritada 11.evde ve 8.evde Retro Pozisyondaki Uranüs ile kare açıdadır ve Jüpiter sınırındadır. Ayasofya'ya sahip olan liderlerin devrimci özellikleri, eğitim, öğretim ve yeni ufuklar geliştirmeye açık ilgi ve merakları, hızlı hareket edebilmeleri, gizli olanı, saklananı ve o dönem için orjinal olanı keşfedip, dönüştürme motivasyonları, gruplara yön verebilmeleri ve geleceğe yönelik planları, topluma kolay etki edebilmeleri ve yayılmacılıkları ile tanınmaları, onları birer inanç ve düşünce savaşçısı olarak görmemize sebep olabilir. (Justinyanus, Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk ve arada kalan diğer liderler ile şu andaki liderlerin durumu iyi ve kötü anlamda burası için değerlendirilebilir) Burası olumsuz anlamda, kitleleri din yoluyla kışkırtarak ve Ayasofya'yı kullanarak, liderlerin toplumda büyük değişimler yaratma çabasını da enerji olarak pek ala bünyesinde saklı tutmaya devam ediyor. Belirli bir düzeni yıkmak ya da değiştirmek için, Ayasofya pek ala bir kışkırtıcı figür olarak, din yolu ile kullanılmaya açık bir noktada duruyor..
Venüs, Kuzey Ay Düğümü ve Neptün
üçlüsünün kavuşumu, Güney Ay Düğümü Aslan ile karşılıklı bir akstır.
Ayasofya’ya gelen ziyaretçilerin burada sevgi, teslimiyet, aşk, fedakarlık,
başkalarının acılarına duyarlılık, evrensel sevgi bilinci gibi duyguları yoğun
olarak aldıkları, inançlarını özgürce yaşama, belirli bir konuyu geride bırakma
anlamında hız kazanma, maddi ve manevi değerler için şükran duyma bilincine
girdikleri gözlemlenebilir. Buna karşılık Ayasofya enerjisi, burayla
bütünleşen, temas eden insanlara sabit tutulan eski fikirleri ve bilince
negatif anlamda katkıda bulunan korkular, eski yaşanmışlıkların tortuları,
kaygı enerjisi, yüksek ego, benlik bilinci yerine bencillik, sınırlı davranmak,
başkalarına karşı duvar örmek, yakınlık korkusu, pozitif anlamda değişime
kapalılık ya da direnç duygu ve inançlarını geride bırakmaya yardımcı
olmaktadır. (Güney Ay Düğümü Aslan’ın sahibi: Güneş, Jüpiter, Pluton Oğlak üçlüsü)
Buna bağlı olarak burada sağlanan
enerji anlamındaki dönüşüm ya da dönüşüme katkı veren alanlar;
Ayasofya’nın
enerjisi size şu alanlarda destek olabilir;
-Ben bilincine karşı biz bilinci
-Sağlıksız gelişen egoya karşı
sağlıklı bir süperego gelişimi
-Korkuya karşı sevgi
-Saplantılı inançlara karşı
birleştirici inançlar
-Yakınlık korkusuna karşı güvende
olmak ve birlik bilinci
-Değişime kapalılığa karşı
pozitif anlamda değişim motivasyonu
-Geçmişten günümüze gelen ve
bugünü olumsuz anlamda etkileyen saplantılı ya da tekrarlayan, döngüsellik
gösteren inançları serbest bırakabilme etkisi
-Bir konuda ısrarcı olmak yerine
bütüne ve tüm resme odaklanabilmek
-Onaylanma, takdir edilme,
özsaygı için başkalarına duyulan bağlılığın geride bırakılarak kendi yaşamı için
olumlu anlamda değişime girmek ve kendini sevmek üzere devrim yapmak.
-Eşitliğe, insan haklarına,
evrensel enerjiye ve birliğin gücüne inanarak, başkalarının acı ve
problemlerine duyarlılık göstermek.
-Kibir yerine herkes için eşit
sevgi
-Keşif arzusu *
Son maddede yer alan keşfetme
arzusuna istinaden;
Ayasofya’nın altında yer alan
sarnıçlar, dehlizler, kuyular ve hipodrom hala daha tam anlamıyla
keşfedilememiş ve sırlarıyla saklı olarak yüzyılardır bekliyor. 1994’te Kültür
Bakanlığı’ndan alınan izinle bir dalgıç ve toplamda beş kişilik ekip
Ayasofya’nın dehlizlerine en ufak bir iz ya da önemli bir işaret aramaya devam
ediyor. Burada şu ana dek Ayasofya’yı çevreleyen şifalı kutsal yağ yolları
bulunmasının dışında, dehlizlerde mezar odaları ve toplu mezarlar keşfedildi.
Olasılıkla bir zaman kaçırılmak üzere dehlizlere saklanan ya da yeraltında
gömülü halde tutulan Kutsal Emanetler’e dair bir iz ise hala aranıyor.
(Ayasofya’nın Gizli Tarihi Kitabı’nın 62.ve 63.sayfalarında bu konuda detayları
okuyabilirsiniz)
Ayasofya Haritası’nın 4-1 ve
8.evlerinde yer alan 4.ev Ay Boğa, 1.ev Güneş/Pluton/Jüpiter Oğlak ve 8.ev
Retro Uranüs Başak arasında gerçekleşen büyük üçgen, buranın geçmişinden ve
kökeninden gelen, büyük yıkımlar, büyük depremler, büyük savaşlar ya da toplu
katliamlardan sonra kalan toplu mezarların, mezar odalarının bilinen usullere
aykırı yöntemlerle buraya gömülmüş, saklanmış olabileceğinin iyi bir işareti.
Ancak burada pek tabi ki padişah ya da kral soyundan gelen kişilerin de
mezarlarına rastlanabilir.
HaberTürk’ün haberine göre;
“Ayasofya’nın pek bilinmeyen bir özelliği daha vardır: Avlusuna 16. ve
17. yüzyıllarda inşa edilmiş ama elli seneden fazla bir zamandan bu yana
ziyarete kapalı olan dört ayrı türbe ile bir “hanedan
mezarlığı”dır.”
mezarlığı”dır.”
“Tarihi bin küsur sene öncesine dayanan ve bazı sırları hâlâ çözülememiş
olan Ayasofya’nın bugün pek bilinmeyen bir başka özelliği de, bünyesinde beşi
padişahlara ait olmak üzere 140’tan fazla hanedan mezarını barındırmasıdır.
Ayasofya’ya defnedilmiş olan padişahların ikisi, binanın kilise olduğu
dönemlerden kalma “vaftizhane”de Hazreti İsa’nın vaftiz teknesinin yanıbaşında
yatmaktadırlar ve buraya defnedilmelerindeki muamma hâlâ çözülmemiştir…
Kaynak: http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/170872-ayasofyadaki-turbelerin-tam-dort-asirlik-esrari
Haritanın 8.evinde Retro
pozisyonda yer alan Uranüs, 4.Ev’de yer alan Ay Boğa ve 1.evde yer alan Güneş/Jüpiter/Pluton
Oğlak üçlüsü ile üçgen açı oluşturarak, zaman içerisinde yapının sakladığı
sırlar, çözülmesi gereken şifreler, yeraltında yer alan mezarlar, kutsal olarak
adlandırılabilecek eşyalar, geçmişten günümüze gelen tarihi değeri olan
nesnelerle ilgili keşiflerin geç fakat beklenmedik ve ani bir zamanda
gerçekleşeceğinin göstergesi olabilir. Dahası bunlar, suya dayanıklı yerlerde,
sıvı yada suların içinde, depo olarak isimlendirilebilecek yer altı alanlarında
korunmuş olabilir. Bu konuda Uranüs’ün Boğa Burcu’na geçiş zamanı olan 15 Mayıs
2018’ten başlayarak, Nisan 2021’e dek olan 3 senelik süreç keşifler konusunda
son derece yeni aşamaların kaydedileceğine ve önemli buluşların
gerçekleşeceğine inandığım zamandır. Hatta bu süreçte Ayasofya’nın genel
yapısını ilgilendiren bazı değişikliklerin hem onarım ya da bakım anlamında
yani mimari olarak hem de belki de tekrar ibadete açılması anlamında
gerçekleşebileceğini öngörmek uzak bir fikir değildir.
Bundan hemen önce 1 Eylül 2016’da
gerçekleşecek 9 drc Başak Burcu’ndaki Güneş Tutulması, Ayasofya’nın 8.evine
yerleşerek, Uranüs, Güneş/Pluton/Jüpiter ve Ay arasındaki büyük üçgeni
tetikleyeceği için, Ağustos 2016-Aralık 2016 aralığında da burada yeni
keşiflere imkan veren ve önemli bilgiler elde edilebilecek bir zaman aralığı
olduğunu belirtmeliyim. (Tabi ki bu keşifler halkla ne kadar paylaşılır, bilmek
imkansız)
Ayasofya’nın Fetih’ten sonraki
döneminde onarımlar sırasında dönemin en önemli hattatlarından Kazasker Mustafa
İzzet Efendi tarafından, ana kubbenin 11,30 m. çapındaki alanına Kuran-ı
Kerim'in Nur Sure'sinin 35. ayeti yazılmıştır. (http://ayasofyamuzesi.gov.tr/tr/i%C3%A7mayasofyan%C4%B1n-kubbesi)
Bu ayet,
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun
nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam
fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan,
ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı,
ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur.
Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir.
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.[388]”
Büyük Kubbe’ye yazılan bu ayet, tıpkı dört büyük Melek figürü gibi
koruyucu bir semboldür. Ayetin içeriğine istinaden, burada kutsal yağ yolları
bulunmasının dışında, Ayasofya’nın harç karışımında dişbudak ağacı
yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen bir sıvı kullanıldığını da Fatih
Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi öğretim üyesi Hasan Fırat Diker ortaya
çıkarmıştır.
(http://www.milliyet.com.tr/ayasofya-da-siva-altinda-bir-sir-daha/gundem/gundemdetay/08.10.2011/1448367/default.htm)
(http://www.milliyet.com.tr/ayasofya-da-siva-altinda-bir-sir-daha/gundem/gundemdetay/08.10.2011/1448367/default.htm)
Bahsi geçen dişbudak ağacı;
“Zeytingiller” familyasındandır. Hem Kutsal Yağ hem de Zeytingiller familyasından bir ağacın Ayasofya'nın harç karışımında yer alması önemli bir "tesadüf"tür.
Bilgi: Dişbudak, zeytingiller
(Oleaceae) familyasının Fraxinus cinsini oluşturan türüne göre maksimum
boyu 10–30 m arasında değişebilen dolgun ve düzgün gövdeli yuvarlak tepeli ağaç türlerinin ortak
adı.
Kaynak: (https://tr.wikipedia.org/wiki/Di%C5%9Fbudak
)
Günümüzde Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı kararname ile müzeye dönüştürülmüştür.
Kaynaklar:
11) Numaralandırılmış
paragraflar ve paragraflar sonunda sayfa numarası verilerek belirtildiği üzere
bu yazıda ana kaynak olarak Pelin Çift ve Erhan Altunay’ın yazdıkları “Ayasofya’nın
Gizli Tarihi” kitabı kullanılmıştır.
22) Wikipedia:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya
3) Habertürk
ve Milliyet’in haberleri (İlgili paragraflarda linkleri mevcuttur)
4) Antisya Öğretisi, Ay'a Göre Harita Lordu (Astroloji Akademisi Ders Kitapları Devrim Dölen Devrim Yılmazer)
Teşekkür;
Fatih Sultan
Mehmet’in dinler tarihi konusundaki bilgileri hakkında beni aydınlatan
günümüzün çok değerli tarihçisi sayın Sinan Meydan,
Dinlerin
Astrolojik sembolleri konusunda bana fikir veren, Devrim Dölen ve Devrim
Yılmazer'e,
ve çok sevgili Erhan Altunay'a bu yazıyı yazmamda beni motive ettiği için,
Atalarımız'a, Ayasofya'yı ve onun kalbini korumayı başardıkları için,
Teşekkür ederim.
Bu yazı kendini İstanbul'un fetih gününde 29 Mayıs'ta tamamlamıştır...
Bu yazı kendini İstanbul'un fetih gününde 29 Mayıs'ta tamamlamıştır...
Didem ŞARMAN
29.05.2016